01/03/2022
Sendikamızın Araştırma Dairesi emar'ın (Emek Araştırma) her yıl 8 Mart'ta hazırladığı Kadın Emeği Raporu bu yıl da 2 Mart'ta yayımlanıyor. Yaşamın her alanında eşitsizlikle mücadele etmek zorunda bırakılan kadınların iş yaşamını mercek altına aldığımız bu rapor, eşitsizliğin derinliği ve sonuçlarını göstermesi bakımından çarpıcı veriler içermektedir.
Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranı, AB ve OECD ülkelerinin oldukça altındadır. Yıllar içerisinde birçok ülkede kadınların istihdama katılımını artırmaya dönük politikaların etkisi ile kadın istihdamı artarken, ülkemizde bu oran oldukça sınırlı bir artış göstermiştir. Türkiye istihdamda cinsiyet açığının en yüksek olduğu ülkelerin başında gelmektedir.
İşsiz Kadın Sayısı Her Geçen Gün Artıyor: 2020 Yılında Geniş Tanımlı Kadın İşsiz Oranı Yüzde 36,6 Oldu!
Cinsiyete göre ülkelerin işsizlik oranına bakıldığında; Türkiye’nin kadın işsizlik oranının, birçok ülkeye göre yüksek olduğu görülmektedir. Yıllar içerisinde dar tanımlı kadın işsizlik oranına bakıldığında kadınların işsizlik oranlarının daha da yükseldiği ve kadın erkek işsizlik farkının kadınlar aleyhine daha da açıldığı görülmektedir.
İşsizlikten en fazla genç kadınlar etkileniyor. TÜİK 2021 yılı 4. çeyrek verilerine göre, 15-24 yaş arası genç kadın işsizliği 493 bin kişi ile yüzde 27,2’dir. Oysaki geniş tanımlı genç kadın işsizliği 943 bin kişi ile yüzde 42,7’dir ve dar tanımlı işsizliğin iki katıdır.
Kadınların çalışma hayatına katılımı önündeki en büyük engeller; hem toplumsal cinsiyet eşitsizliği hem de kamusal bakım hizmetlerinin yetersizliği nedeni ile engelli, yaşlı ve hasta bakımı ile ev işlerinin kadınların sorumluluğunda olmasıdır. 13,3 milyon kadın ev işleri ve bakım sorumlulukları nedeniyle çalışma hayatına katılamazken erkekler açısından baktığımızda bu sayı yok denecek kadar düşüktür. Bu da açıkça gösteriyor ki, ev işleri ve bakım emeği, devletin, işverenin ve erkeklerin sorunu değil sadece “kadınların sorunu” olarak görülmektedir.
Kadınların çalışma hayatına katılımı önündeki engellerin yanı sıra çalışma koşulları da iç açıcı değildir. Türkiye’de her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Esnek istihdam olarak da bilinen ve daha çok yarı zamanlı çalışma ile özdeşleştirilen çalışma biçiminde de kadınların oranları yüksektir. Ülkemizde toplamda 1 milyon 533 bin kadın yarı zamanlı çalışırken yarı zamanlı çalışanların yüzde 73’ü de kayıt dışı çalıştırılmaktadır.
Çalışma hayatında toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklerin önemli bir göstergesi de ücret adaletsizliğidir. Kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farklılıkları, cinsiyete dayalı ayrımcılığın en somut ve görünür yanıdır. Türkiye’de erkekler, kadınlara göre yüzde 27 oranında daha fazla kazanmaktadır. Erkek ve kadınlar arasındaki ücret eşitsizliği, işteki duruma göre de değişmektedir. Ücretli ve maaşlı çalışan kadın ve erkekler arasında yüzde 17,6’lık bir ücret eşitsizliği bulunmaktadır. En fazla ücret eşitsizliği yevmiyeli çalışan erkek ve kadınlar arasında görülmektedir. Yevmiyeli çalışan erkekler, yevmiyeli çalışan kadınlara göre yüzde 83,8 daha fazla kazanmaktadır. Ücretli çalışan babalarla ücretli çalışan annelerin ortalama ücret farkı ise %19’dur. Söz konusu veriler kadınlar açısından çocuk sahibi olmanın ücret geliri açısından bir ceza haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Kadının işgücüne ve istihdama katılımı ile sendikalaşma arasında doğrusal bir ilişki vardır. Bir ülkede kadınların çalışma hayatına katılımı arttıkça sendikalara katılımı da doğal olarak artar. Ancak ülkemizde kadınların istihdama katılım düzeyinin düşük olması, çalışma hayatına katılabilen kadınların da daha çok kayıt dışı, esnek, güvencesiz, düşük nitelikli ve düşük ücretlerde yoğunlaşması, kadınların sendikalarda örgütlenmesi önünde ciddi bir engeldir. Aynı zamanda sendikaların da daha çok erkek egemen bir yapıya sahip olması, kadın işçilerin sendikal faaliyetlere katılımı ve örgütlenmelerini sağlayacak politikaların yetersizliği, kadınların sendikalara katılımını zayıflatmaktadır. Kadın ve erkek işçilerin sendikalaşma oranlarına baktığımızda da bu durum açıkça görülmektedir.
Kadınların yoğun olarak çalıştığı işkollarında sendikalaşma düzeyi yüksektir. Kadınlar, cinsiyete dayalı işbölümü nedeniyle bazı sektörler ve işkollarında yoğunlaşmaktadır. Kadınların en çok sendikalı olduğu işkolu sağlık ve sosyal hizmetlerdir (yüzde 24,9). İkinci sırada; ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolu gelmektedir (yüzde 21,4). Üçüncü sırada ise kadın işçi sayısının, diğer işkollarına göre daha az olduğu genel işler işkolu gelmektedir (yüzde 16,4).
Genel işler işkolunda sendikalı kadın işçi sayısı her geçen gün artmaktadır. 2014 Ocak döneminde kadınların sendikalaşma oranı yüzde 8 iken, 2021 Ocak döneminde yüzde 34,5’e yükselmiştir. İşkolumuzda kadın işçi sayısının artışında 696 sayılı KHK ile taşeron işçilerin, belediye şirketlerinde sürekli işçi kadrosuna geçirilmesinin önemli bir etkisi vardır.
İşçi sendikalarına göre kamu görevlileri sendikalarının üye oranı yüksektir. Fakat işçi sendikalarında olduğu gibi kamu görevlileri sendikalarında da kadınların sendikalaşma düzeyi, erkeklere göre azdır. Ayrıca yıllar içerisinde hem genel olarak hem de cinsiyete göre sendikalaşma oranı düşmüştür. 2016 Temmuz döneminde kamu görevlisi kadınların sendikalaşma oranı yüzde 64 iken, 2021 Temmuz döneminde 7,4 puan düşerek 56,6’ya düşmüştür.