Toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetten farklı olarak toplumsal, kültürel ve tarihsel yapı ile şekillenen toplumsal rolleri içerir. Cinsiyetlere biyolojik açıdan baktığımızda kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik söz konusu değilken, toplumsal açıdan baktığımızda kadın ve erkekler ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihsel açıdan farklı rollere büründürülmüştür. Bu nedenle kadınların geçmişten günümüze mücadele etmek zorunda kaldıkları sorunlar, toplumsal cinsiyet sonucu şekillenmiş kadın ve erkek rollerinden kaynaklanmaktadır.
Küresel ölçekte yapılan toplumsal cinsiyet araştırmaları, Türkiye’de kadınların çalışma hayatından kaynaklanan sorunlarının temelinin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayandığını ortaya koymaktadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2016 yılında yaptığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi sonuçlarına göre; Türkiye 145 ülke içinde 130. sırada yer almaktadır.
Aynı araştırmada, çalışma hayatındaki kadınların durumunu ortaya koyan “ekonomik katılım ve fırsat eşitliği” göstergesine baktığımızda da Türkiye 145 ülke içinde 129. sıradadır. Eğitim ve politikada cinsiyet eşitliği sıralamasında 109. sıradayız. Ücret eşitsizliği açısından ise Türkiye 145 ülke arasında 98. sıradadır. Ayrıca Türkiye’de kadınlar, erkeklerden günlük olarak 23 dakika fazla çalışıyor ve bu emeklerinin karşılığını alamıyor.
Bu durum açıkça gösteriyor ki, ülkemizde kadınlar eğitimden politikaya, istihdamdan ücrete, genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmadığı koşullarda çalışmaya ve yaşamaya çalışıyorlar.