09/12/2022
10 Aralık İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948’de kabul edilişinin yıldönümüne övgüdür. Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen bugün hâlâ kurulamadığı gibi yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ve ayrımcılıktan korunma hakkı ile düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların dünyanın her yerinde yoğun biçimde ihlaline tanıklık ediyor ve ülkemizde de bu ihlalleri bütün yakıcılığı ile yaşıyoruz.
İnsanın ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini ve mezhebi, inancı, etnik kimliği, politik görüşü, vicdani ve felsefi kanaati ne olursa olsun insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu fikri, bugün bütün dünyada ve ülkemizde yönetimler tarafından maalesef içselleştirilememiş, demokratik ve hak temelli sistemler geliştirilememiştir. Irkçı, ayrımcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı eylem ve söylemlerle insanlığı insana yaraşır yaşam standartlarının dışına sürükleyen anlayışlar, başta insana, hayvanlara ve doğaya verdikleri zararlarla savaşları, çatışmaları, hastalıkları ve doğal afetleri tetikleyerek çürümeyi hızlandırmaya, insan için dünyayı daha yaşanılmaz bir yere dönüştürmeye devam ediyor. Kapitalizmin, insan emeğini sömüren doğası gereği dayattığı yaşam koşulları insana yaraşır iş, barınma, beslenme, eğitim ve sağlık gibi temel haklarının da ihlal edilmesine ve bu ihlallerin güç ilişkileri kullanılarak olağanlaştırılmasına neden oluyor.
Bugün Türkiye’de ötekileştirilen ayrımcılığa uğrayan tüm toplum kesimlerinin yaşadığı ciddi hak ihlalleri ve bu insanlara yaşatılan güvensizlik/güvencesizlik her geçen gün derinleşiyor. Kadınlar, çocuklar, engelliler yok sayılıyor; nefret söylemiyle boğulmaya çalışılan bütün sesler ve renkler griye boyanmaya, tek tipleştirilmeye çalışılıyor.
Daha birkaç gün önce, Türkiye’de 6 yaşında bir kız çocuğunun “evlendirildiğini”, yıllarca cinsel istismara maruz kaldığını öğreniyor ve karar vericilerin bu sapkınlık karşısında sustuğuna tanıklık ediyoruz. Çocukların cinsel sömürüsü ve istismarı kabul edilemez ve bunun için gerekçeler üretilemez. Onların güvenli, sağlıklı ve onurlu bir sosyal ortamda gelişmelerine ve mutlu bir yaşam sürdürebilmelerine engel olan kırık dökük toplumsal yapıların bir sorgulama içerisine girmemesi bu dehşet tablosuyla her zaman karşılaşacağımız anlamını taşıyor. Çocukların yaşamını karartan, temel haklarını gasp eden, istismarı kabul edilebilir gören zihniyetlerin varlık gösterdiği bir ülkede, istismara uğrayan çocukların sesi olmak, onlar için mücadele etmek, insan onurunu korumak için zorunluluktur.
Yaşı, dili, dini, cinsiyeti ne olursa olsun insan haklarıyla insandır ve başta çocukların yaşanabilir, güvenli bir dünyaya kavuşabilmesi için çaba sarf etmek zorundayız. Daha sonra ülkemizin her türlü ayrımcılığı yasaklayan, temel hak ve özgürlükleri benimseyen, işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını tanıyan, sendikal haklarının önündeki engelleri ortadan kaldırıp örgütlenme ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünü güvence altına alan bir yapıya kavuşması için kararlılıkla mücadele etmeye devam etmeliyiz.