08/10/2020
İşçiler, emekçiler salgınla birlikte daha da derinleşen ekonomik krizin altında geçim derdine, yaşamak derdine düşmüşken, iktidarın işçilere söylediği şey; “Yoklukta sabretmeyi” öğütlemek oldu. Bu söz aslında ekonominin tıkandığının ve ekonomiyi yönetenlerin çaresizliğinin itirafıdır.
Şu rakamlar bile yaşanan sıkıntıyı ortaya koymakta yeterli gibi;
Ocak- Ekim 2020 Hazine nakit açığı 140,7 milyar TL. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 89,6 milyar TL idi. Faiz dışı nakit açığı ise 47 milyar TL, bu rakam geçen yıl 13,5 milyar TL idi.
Ama burada işçi sınıfı açısından en önemli sorun şudur. Bir avuç iktidar yandaşı ve sermaye zevk-i sefa içinde yaşarken işçilere yoksulluğu, işsizliği kabul etmeleri gerektiğini salık veriyorlar. Ama biz biliyoruz ki ne açlık ne de yoksulluk kader değildir. Birileri daha fazlasını isterken dönüp işçilere sabredin dendiği anda ortada olan tek gerçeklik sınıf çatışmasıdır. Sermaye ve iktidar sahiplerinin işçi sınıfını zapt-ı rap altına alma isteğidir.
DİSK-AR’ın son yaptığı çalışma da aslında tüm gerçekliği ortaya koyuyor. DİSK-AR’ın raporuna göre işçiler daha çok üretiyor ancak üretim artışından pay alamıyor. Verimlilik artışı ücretlere yansımıyor. 2012’den bu yana işçi başına işgücü verimi yüzde 51,1 artarken, birim ücret sadece yüzde 14,8 artmış. İktidar bizlere sabır edin derken aslında eşitsizliği kabul edin, hakkınızı aramayın, ülkenin üretiminden hakkınızı istemeyin; siz istemeyin ki biz daha çok kar edelim diyor. İşte biz buna sömürü diyoruz.
İşçi sınıfını açlıkla terbiye etmeye çalışanlar büyük yanılgı içinde olduklarını er ya da geç anlayacaktır. İşçi sınıfının kendisini sömürenlere vereceği yanıt daha çok örgütlenmek, sınıfın sesini yükseltmek olmalıdır.