Kadına yönelik şiddetin en yıkıcı insan hakları ihlallerinden biri olduğu bundan 62 yıl önce 25 Kasım 1960'ta Dominik diktatörünün, kendisine isyan eden üç kız kardeşi vahşice öldürtmesiyle gün yüzüne çıktı. Böylece katledilen Patria, Minerva ve María Teresa Mirabel kardeşler, sembolleşen direnişleriyle büyük bir mücadele pratiğine alan açmış oldu. Mirabel kardeşlerin erkek/iktidar şiddeti sonucu ölümünün ardından Birleşmiş Milletler 1999 yılında, 25 Kasım’ı ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ ilan etti. O günden beri, kadınlar dünyanın her yerinde şiddete karşı seslerini yükseltiyor, eşitlik ve özgürlük talepleri için bütün farklılıklarıyla bir araya geliyor.
25 Kasım’ın amacı, kadına yönelik şiddetin son bulması için toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini yükseltmek ve erkek şiddetinin sıradan ve meşru bir eylem olarak olağanlaşmasını isteyenlere Mirabel kardeşlerin direnciyle cevap vermektir.
Dünyanın her yerinde kadınların yaklaşık üçte biri hayatlarında en az bir kez cinsel veya fiziksel şiddete uğrarken Türkiye’de sadece son üç yılda en az 900 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Kadınlar, evlerde, iş yerlerinde, sokakta, okulda, hastanelerde, hapishanelerde ve ilticacı olmak için yaptıkları zorunlu yolculuklarda fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz ile karşı karıya kalıyor ve yaratılan farkındalığa, kadınların mücadelesine ve direncine rağmen, kadına yönelik erkek şiddeti önemsizleştirilip görmezden gelindikçe failler cesaretleniyor. Özel alana itilen, aile mahremiyeti olarak gösterilmeye çalışılan şiddet, kadınların yaşamını tehdit etmeye devam ediyor.
Erkek şiddeti yanında salgın koşulları, savaşlar ve ekonomik krizler de evde ya da kamusal alanda kadınların elde ettikleri kazanımlarına saldırıyı sürdürüyor. Salgınla iş yükü artan, güvencesiz çalışmaya zorlanan, düşük ücretli ve niteliksiz işlerde hastalıkla ya da parasızlıkla mücadele etmek zorunda olan kadınlar, iktidarın yanlış politikalarının sonucu oluşan ekonomik krizin faturasını da ödemek zorunda bırakılıyor. Alım gücü tükenen aileler, boş tencerelerle kadınların mutfakta mucizeler yaratmasını bekliyor.
Bu ortam ve koşullar 25 Kasım kadınların hak mücadelesini yükseltmeleri için daha da önemli hale geliyor. 25 Kasım’da kadınlar, kendilerine yönelen şiddetin münferit olmadığını, tam tersine yapısal bir sorun olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olduğunu haykırıyor ve haklarından vazgeçmiyor. Şiddeti görmezden gelenler, cinsiyetçi ceza indirimleri ya da toplumsal sözleşmelerin iptaliyle bu şiddeti özendirse de kadına yönelik şiddetin politik olduğu, özgürlük ve demokrasi mücadelesinden, hak mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceği artık net bir şekilde görülüyor. Ataerkil kapitalist sömürü düzeninin, kadınlar üzerinde emek sömürüsünü normalleştirdiği, işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıyı artırdığı bu ortamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin her yönüyle sağlanmasına yönelik politikaların geliştirilmesinin aciliyetine inanıyor ve kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğimizi yineliyoruz. Bu vesileyle onurları ve iradeleri için büyük bir direniş başlatan İranlı kardeşlerimizin isyanını selamlıyoruz.
Diktatörleri deviren kadın mücadelesinin, toplumsal mücadelenin en önemli parçası olduğunu hiçbir iktidar unutmasın: Kadın hayattır, hayat direniştir!
Taleplerimiz Yineliyor, Vazgeçmiyoruz!