21.11.2024
Kadın mücadelesinin kazanımı olan 25 Kasım’da, bütün kadınlar yine toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa ve kadınları, kadın haklarını yok sayan sistemlere karşı sokaklarda taleplerini haykırıyor. Ülkemizde artık üstü örtülemeyen ve her gün daha da vahşileşerek evde ve sokakta devam eden kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet, yaşamı kadınlar için her alanda güvensiz hale getirmeye devam ediyor. İktidarın açık ve örtük bütün söylemlerinde kadına yönelik şiddeti meşrulaştırması ve cezasızlığın olağanlaşmasıyla katiller cesaretleniyor; başta fiziksel, cinsel ve ekonomik olmak üzere her türlü istismar tırmanıyor.
Eşit, özgür ve güvenli bir yaşam kurabilmek için her gün mücadele etmek zorunda olan bizler, dün de bugün de yarın da; hakkımız olan eşit ve güvenli yaşam için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet, dünyanın her yerinde kadınların ortak sorunu olarak devasa yıkıcılığıyla sürerken küresel olarak tahminen her yıl 736 milyon kadın - neredeyse her üç kadından biri - hayatları boyunca en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel yakın partner şiddetine ya da partneri olmayan kişiler tarafından cinsel şiddete veya her ikisine birden maruz kalıyor. Ülkemizde ise sadece geçtiğimiz Ekim ayında 48 kadın, 48 kız kardeşimiz vahşice katledilmiştir. Artık bu sayılar ve veriler her ne kadar yaşanan gerçekliği somutlamak için kullanılsa da bizim için pek bir şey ifade etmiyor, çünkü söz konusu sayılar; sayısız yaşamı, umudu, kararan gelecekleri ve hayalleri, en önemlisi de yaşama isteği ile adalet arzusunu yeterince ifade etmeye yetmiyor. Bu nedenle daha çok örgütlenmemiz, hakkımız olan özgür yaşam için mücadelemizi büyütmemiz gerekiyor.
Kadın cinayetlerinin politik olduğu su götürmez bir gerçek olarak orta yerde dururken kadınların bulunduğu coğrafyanın adının değişiyor olmasının bir anlamı kalmıyor. Kadınların hakları ve yaşamları için mücadeleleri evrenseldir ve çığ gibi büyümektedir. Cezasızlık, şiddet, taciz ve ayrımcılığa karşı, bütün kadınlar sesini yükseltmeye birbirlerinden güç ve destek almaya yan yana, omuz omuza ve cesaretle mücadele etmeye devam edecektir.
Narin çocuk, en yakınları tarafından katledilirken minicik bedeniyle katillerle mücadele etmişti. Ahu Deryai başörtüsünü “düzgün” takmadığı gerekçesiyle güvenlik görevlileri tarafından taciz edilince kıyafetlerini çıkararak kolay kolay göze alınamayacak bir eylemle Molla rejimine kafa tutmuştu, Mahsa Amini başörtüsüne karşı çıktığı için katledilmişti. Bilinsin ki, daha nice kadın, üzerlerine çöken karanlığı parçalamak için mücadeleyi sürdürecek ve yılmayacaktır.
Dünyanın her yerinde savaşlardan, çatışmalardan, eğitime erişimden, fırsat eşitsizliğinden, yoksulluktan, işsizlikten ve daha sayısız hak ihlalinden en çok etkilenenler kadınlar ve kız çocuklarıdır. Ancak kadınlar cesaretle ve kararlılıkla direniyor. Erken yaşta zorla evlendirilen, miras hakkından yararlanamayan, namusu hep bir erkeğe emanet yaşayan, sözü yerine söylenip gülüşü yarım bırakılan, emeği hiçleştirilip küçümsenen ve umudu törpülenen kadınlar olarak bizler, umudumuzu, haklarımızı ve gülüşümüzü çalanlardan hesap soracağız.
Bilinmelidir ki;
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanması için mücadelemizi sürdürüyoruz!
Genel-İş’li kadınlar olarak; kazanılmış haklarımıza saldırıların arttığı bu ortamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin her yönüyle sağlanmasına yönelik politikaların geliştirilmesi için kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğimizi belirtiyor, taleplerimizi yineliyoruz:
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa etkin bir biçimde uygulanmalıdır!
25 Haziran 2021’de yürürlüğe giren ILO 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi onaylanmalı, etkin biçimde uygulanmalıdır!
Kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik her türlü şiddette cinsiyetçi iyi hal, tahrik indirimi gibi uygulamalardan vazgeçilmelidir! Şiddetin adil bir biçimde cezalandırılması sağlanmalıdır.
İktidarın esnek çalışma politikası yerine, kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalıdır.
Eşit değerde işe eşit ücret lütuf değil haktır.
Kadınların işgücüne katılımının önündeki en büyük engellerden olan ve kadınlar için şaşmaz bir toplumsal cinsiyet rolü olarak görülen ev içi sorumluluklar için kamusal politikaların hayata geçirilmesi şarttır. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak herkesin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalıdır.
Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmelidir.
Kadınların gece-gündüz fark etmeksizin sokaklarda özgürce dolaşması için yerel yönetimler güvenli sokaklar yaratmaya katkı sunacak uygulamaları hayata geçirmelidir.
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
YAŞASIN KADINLARIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ!