Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü: İşçiler Çalışırken Ölüm Kalım Mücadelesi Veriyor!

28/04/2023

Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının öneminin vurgulanması için 2003 yılından bu yana her yıl farklı bir tema ile 28 Nisan'da bir farkındalık günü olarak kutlanıyor. Türkiye, temel iş sağlığı ve güvenliği sözleşmeleri olan ve işçi sağlığı, iş güvenliği ve çalışma ortamı ile ilgili alınacak önlemleri içeren 155 Sayılı ILO Sözleşmesi ile 187 Sayılı iş kazalarını, meslek hastalıklarını ve ölümleri önlemek için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesine yönelik sözleşmeyi imzalamıştır. Ancak gerekli taahhütleri yasal olarak yerine getirmiş olsa da uygulamadaki sorunlar her gün işçilerin çalışırken ölümüne ya da yaralanmasına neden olmaktadır.

Sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalışmak, temel insan haklarının başında gelmesine karşın; işçinin güvenli çalışma koşullarını öncelemek yerine sermaye çıkarlarının esas alınması bu hakkı neredeyse yok etmiştir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersizliği veya yokluğu nedeniyle her yıl yüzbinlerce işçi iş kazalarına maruz kalmakta, binlerce işçi ölmekte ve yaralanmakta, iş göremezlik (sakatlık), işsizlik ve daha ağır yoksulluk koşullarına mahkûm olmaktadır.

İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisinin derlediği verilere göre ülkemizin son dokuz yıldaki işçi ölümlerine dair hali içler acısıdır. Ülkemizde her yıl ortalama 275 bin iş kazası olmakta ve bu kazalar neticesinde son yirmi yılda, ortalama her gün 6 işçi yaşamını yitirmiştir; yıllık ölüm ortalaması ise 1.800 işçidir. Ayrıca, 2021 yılında en az 2170 işçi, 2022 yılında en az 1843 işçi ve 2023 yılının ilk 3 ayında 463 işçi öngörülebilir ve önlenebilir kazalarda yaşamını yitirmiştir.

EUROSTAT istatistiklerine göre ise, Avrupa ülkelerinde iş kazaları sonucu ortalama her 100 bin işçide 2 işçi yaşamını yitirirken ülkemizde her 100 bin işçide 8,2 işçi yaşamını yitirmektedir. Ülkemizdeki iş kazası, iş kazasına bağlı ölüm ve yaralanma sayıları, bu konudaki uluslararası istatistikler bu alanda ne kadar başarısız olunduğunu ortaya koymaktadır.

İşçi sağlığı ve güvenliği sınıfsal bir mücadele alanıdır. İşçilerin sağlık ve güvenliklerine dair mücadelede başarılı olmanın en önemli yolu örgütlülük ve sendikalaşmadır. İş kazalarında hayatını kaybedenlerin sendikasız işyerlerinde yoğunlaşması ise bunun kanıtıdır. Milyonlarca işsiz, kamu kaynakları ve İşsizlik Fonundan yararlanamadığı için kendilerine dayatılan güvensiz iş ve işyerlerinde mecburen çalışıyor. Bu durum sendikalaşmanın dolayısıyla işçilerin güvenli ortamlarda çalışmasının önündeki en büyük engeldir. Bununla birlikte, işçi sağlığı ve güvenliğinin sadece belirli işyerleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanununun kapsamı ile sınırlı olması da işçinin güvenliğini tehdit etmektedir. İnsanca çalışma, tam zamanlı, kadrolu, iş güvenceli, sosyal güvenlik, örgütlenme, insanca yaşanacak ücret ve emeklilik hakları başta olmak üzere temel sosyal hakların yeterince karşılanmaması işçilerin yaşamını pamuk ipliğine bağlı hale getirmektedir.

28 Nisan dolayısıyla işçilerin sağlığı ve insana yaraşır standartlardaki çalışma koşullarının sağlanması için taleplerimizi bir kez daha yineliyor, bu ölümlerden sorumluluğu bulunanları kafalarını gömdükleri kumdan çıkarıp görevlerini yapmaya çağırıyoruz:

  • İşyerlerinde sendikal müdahalenin toplumsal bir denetim mekanizması olarak yaşama geçirilmesi, hem örgütlenme hem güçlü bir sendikacılık hem de kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği için vazgeçilmezdir. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır.
  • Bütün işçilere insana yakışır standarttaki sosyal güvenlik sağlanmalıdır.
  • Bilimi, insanı, sağlığı esas alan önlemler alınmalı, işçi sağlığı ve güvenliğinden sorumlu kurumlar gerçek denetimler yapmalı, denetimler sonucunda tespit edilen eksiklikler için etkili ve caydırıcı cezalar uygulanmalıdır.
  • İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınmasının maliyet olarak görülmesi ve rekabette üstünlük sağlamak adına emeğin korumasız, güvencesiz bırakılması dolayısıyla iş kazası ve meslek hastalıklarının artışına davetiye çıkarmaktadır. Bu nedenle iş teftiş sistemlerindeki yetersizlik ve iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili alt yapı yetersizlikleri acil giderilmelidir.
  • Meslek hastalığı tespit süreci, SGK’nın bilim dışı verileriyle değil, tüm vakaların tespitine olanak sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
  • 6331 sayılı İş Sağlığı Kanunu’nda var olan “çalışmaktan kaçınma hakkı” talepleri kabul edilmeli, işyeri koşulları güvenli çalışmaya uygun hale getirilmelidir.
  • Türkiye’de meslek hastalıklarında teşhis konulabilecek alt yapının olmaması, hekimlerin ve çalışanların bilgisizliği gibi nedenlerden dolayı çok az sayıda tanı konulmaktadır. Ülkemizde meslek hastalığı oranlarının her bin kişide 4-12 arasında olduğu tahmin edilmektedir; fakat hastaların meslek bilgilerini yeterince öğrenmiyor olması, tıp eğitiminde bu konuya yeterince yer verilmemesi büyük sorundur. Ayrıca meslek hastalığı tanısı konulabilecek tıbbi donanımın yetersiz olması, meslek hastalığı tanı sürecinden kaynaklanan güçlükler, sahada gerçek denetimin olmaması, periyodik muayenelerin sahte olması gibi sebeplerle yüz bin kişide sadece üç kişiye meslek hastalığı tanısı konulmaktadır. Bu yetersizlik acilen giderilmeli, bu konudaki formasyonlu iş gücü ve eğitimler artırılmalıdır.
  • İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının çalışan tüm nüfusu kapsamaması, ağır ve tehlikeli işlerde çalışanların ve işverenlerinin gerekli donanım ve eğitimlerden geçmiş olması için uygun denetim mekanizmalarının etkin biçimde işletilmesi gerekmektedir.