Türkiye ekonomisi tarihin en kötü günlerini geçirirken 2022 yılı ikinci çeyreğinde (bir önceki yılın ikinci çeyreğine göre) yüzde 7,6 oranında büyümüş! O halde sormak gerekiyor: Türk lirası döviz karşısında her geçen gün değer kaybederken büyüme oranları gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Öncelikle, ekonomik büyümeyi tespit edebilmek için fiyat artışından, enflasyondan arındırmak gerekir. Şöyle ki, geçen yıl tanesi 10 TL’den 1000 adet üretilen yumurtanın bu yıl tanesi 30 TL’den yine 1000 adet üretilerek büyüme oranına yansıtılması bize reel büyüme oranını veremez. Eğer üretilen yumurta artsaydı bir büyümeden söz edebilirdik. Ayrıca, üretilen yumurta artsaydı istihdam da arttı diyebilirdik. Ekonomik büyümenin göstergelerinden biri de istihdam artışıdır. İstihdam artışı yaratmayan büyüme gerçekçi değildir.
Büyümeyi hisseden bir işçiye rastlamanız mümkün değildir. Niye? Çünkü büyüme refah artışı da getirir. Var mı böyle bir durum? Yok. Aksine yüksek enflasyon altında emeğiyle geçinmeye çalışanlar ucuz, kalitesiz, sağlıksız gıdaya yöneliyor ama buna rağmen geçinemiyor, işçilerin hayat standardı günden güne düşüyor, sosyal yaşam olanaklarından ise ışık hızıyla uzaklaşıyor; işçiler çocuklarının temel ihtiyaçları bir yana yine zorunluluk olan kırtasiye malzemelerini de karşılayamıyor. Kısacası halkın koşullarıyla büyüme rakamları tezat oluşturuyor. Bu durumda büyümeden söz edilebilir mi?
DİSK-AR’ın da raporlaştırıp bilimsel olarak ortaya koyduğu gibi işçilerin büyümeden aldığı pay azalıyor, gelir dağılımında emeğin payı düşüyor (2020 2. çeyrekte emeğin payı yüzde 37 iken 2022 2. çeyrekte yüzde 25,4’e düştü). Sermayenin payı ise her zamanki gibi artıyor.
Sektörler |
2022/İkinci Ç. Büyüme |
Tarım |
-2,9 |
Sanayi |
7,8 |
İnşaat |
-10,9 |
Hizmetler |
18,1 |
Vergi ve Sübvansiyonlar |
-1,2 |
Büyüme |
7,6 |
Tablodan da görüldüğü gibi yüksek enflasyonla birlikte gelen, işçiler için istihdam ve refah artışı yaratmayan büyümeler söz konusu. Bu büyüme oranlarından biri hizmetler kalemi. Bunun temel sebebi sürekli artan enflasyon ve enflasyon altında kalan faizlerin etkisiyle, satın alma güçleri her geçen gün daha fazla tükenen insanların alabildikleri kadar mal ve hizmet satın alması olarak açıklanabilir. Bu da daha fazla borçlanma anlamına gelmektedir. İnsanlar borçlanarak mal ve hizmet alırken büyüme de borçlu bir büyüme olmaktadır. Diğeri de yine yüksek enflasyon ve enflasyonun çok altında kalan faiz oranlarından kaynaklanan sanayide ihracatın artmasına bağlı büyüme oranıdır. Yoksa yatırımdaki artış beklenenin altında kalmış ve bu yüzden de Türkiye dünyanın en yüksek riskli üç ülkesinden birisi olmuştur.
Zor Geçecek Bir Kış Daha Geliyor
Kış yaklaşırken doğalgaz ve elektriğe yapılan zamlar da işçi sınıfının çok daha zorlu bir döneme gireceğinin işaret fişeği gibi! Elektrik fiyatlarına 1 Eylül’den itibaren geçerli olmak üzere yapılan yüzde 20 zamla birlikte 4 kişilik bir ailenin asgari 230 kWh tüketim üzerinden aylık faturası 399 TL’ye yükseldi. Günlük 8 kWh olarak belirlenen ve 30 günlük 240 kWh`a denk gelen ilk kademe sınırında olan konutlar için elektriğe 2022 başından bu yana yapılan zam yüzde 109’a ulaşmıştır. İlk kademe sınırı geçen aileler için tüketimlerine paralel olarak zam oranı da büyümektedir. Üstelik doğalgaz fiyatlarına da 1 Eylül’den geçerli olmak üzere konutlar için yüzde 20 zam gelmiştir.
Son olarak gıda enflasyonunun geldiği noktaya da dikkat çekmekte yarar var: DİSK-AR’ın yaptığı 5 Eylül 2022 tarihli hesaplamaya göre resmi enflasyon gelir gruplarının alım gücünü yansıtmıyor. Emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 115; en yoksul ikinci yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 116,3; en yoksul yüzde 20’lik gelir grubunun enflasyonu ise yüzde 133,2 olmuştur.
Ağustos 2003’te 100 olan TÜFE Ağustos 2022’de 1.016; Ağustos 2022’de 98 olan gıda fiyatları Ağustos 2022’de 1.347 oldu. Böylece TÜİK’e göre 2003’ten bu yana TÜFE 10 kat, gıda fiyatları 13,7 kat arttı!
Görüldüğü gibi, bir büyüme varsa o da faturalarımızdaki büyümedir; hayat pahalılığındaki büyümedir ve sermayenin kasasındaki büyümedir.
Vergide adalet, gelirde adalet sağlanarak emekçiye hak ettiği ücret verilerek ülkenin kaynakları sermaye için değil halk için seferber edilerek tüketim öncelikli değil üretim öncelikli ekonomi politikalarına geçilerek refah ve istihdam yaratan bir büyüme mümkündür.
Bu karanlıktan, bu sefaletten, bu hukuksuzluktan, eşitsizlikten ve adaletsizlikten çıkmanın yolu öncelikle bu iktidardan kurtulmakla mümkündür. İşçi sınıfı, etrafını çevreleyen bu yangını söndürecek güçtedir. İşimize, ekmeğimize, geleceğimize hep birlikte sahip çıkalım yeter.