Bir Yılın Ardından Deprem Bölgesinde Hayat Hâlâ Normalleşemiyor!

05.01.2024

6 Şubat. Bundan tam bir yıl önce Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketini yaşadık. 6 Şubat’ta dokuz saat arayla yaşanan 7,8  ve 7,5 büyüklüklerindeki iki depremde başta Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye ve Diyarbakır’da büyük bir yıkıma neden olan depremin şehirlerdeki ve hafızalarımızdaki enkazı olduğu gibi orta yerde duruyor.

Alınması gereken tüm önlemler alınmış olsaydı bu kadar kayıp yaşanmayacak, binalar yıkılmayacak binlerce insanımız yaşamını yitirmeyecekti. Oldukça geniş bir coğrafyayı etkileyen depremlerde resmi açıklama 50 bin civarı ölümün gerçekleştiği biçimindeyse de depremin üzerinden bir yıl geçmişken 130 bin ölüm olduğu itirafı da yapıldı. Depremde yaşanan kayıplar içinse açıklanmış bir veri söz konusu değildir.

Bir depremler ülkesi olan Türkiye’de 6 Şubat depremleri, bugüne kadar yaşadığımız pek çok büyük depreme karşın şehirlerimizin, binalarımızın, kurumlarımızın ve halkımızın depreme hazır olmadığı gerçeğini çok acı biçimde ortaya çıkarmıştır. Daha fazla rant ve kâr için şehirlerin ve doğanın kurban edildiği ve yaşanan doğa olaylarının felakete dönüşmesine neden olan bu anlayışın sorumlu olduğu yıkımın enkazı daha uzunca bir süre bölgedeki yaşamı felç etmeye devam edecek. Bilimi, planlamayı ve denetimi öncelemeyen rantçı sistem bilinçli olarak tercih edilmiş ve bunun yarattığı yıkım, çaresizlik ve yoksunluklara her zaman ki gibi halk maruz kalmıştır. Gerekli önlemler alınmış olsaydı bir doğa olayı bu büyüklükte bir yıkım ve can kaybına neden olmayacaktı.

Depremin yaşandığı ilk andan itibaren deprem öncesinde hiçbir önlem almayan sorumluların daha büyük sorumsuzluklarına şahit olduk; bu büyüklükteki bir felaket karşısında donup kalan hiçbir eylem planı ve organizasyonu olmayan yetkili kurumların yetersizlikleriyle can kayıpları daha da arttı, acılar katlanarak çoğaldı. Hatırlamak, unutmamak gerekiyor; depremin ilk günü iktidar, sosyal medyaya kısıtlama getirdi, enkaz altında sesini duyurmaya çalışan insanların sesi kısıldı. Yardım bekleyen depremzedeler, ceset torbası bile bulamadı. Depremzedeler çadır beklerken Kızılay’ın çadırlarını yardım kuruluşlarına para karşılığı sattığı ortaya çıktı. AFAD kolileri seçim araçlarından çıktı. Depremzede çocuklar tarikat kontrolüne teslim edildi. Halk yine kendi çabasıyla yaralarını sarmaya, enkaz altındaki yakınlarına ulaşmaya çalışırken kendi kaderine terkedildi.

Sivil toplum kuruluşları dernekler, sendikalar ve sivil halkın çabalarıyla depremin ilk günlerinde gerçekleşen dayanışmaya Sendikamız da öncülük etmiş, var gücümüzle bu felaketin yaralarını sarmaya çalışmıştık. Genel-İş Sendikası olarak şubelerimizle birlikte tüm örgütlülüğümüzle, tüm kurullarımızla, tüm üyelerimizle büyük bir seferberlik içinde olduk. Bir yandan üyelerimiz deprem bölgesindeki arama-kurtarma çalışmalarına destek oldu, diğer yandan yardım ve barınma malzemelerini bölgeye gönderdik. Yöneticilerimiz ve gönüllü üyelerimiz depremin ilk gününden itibaren bölgenin her yerinde kurtarma çalışmalarına katıldı, tespit edilen ihtiyaçlar doğrultusunda depremzedelere ulaştı.

Deprem sonrası…

Bugün aradan geçen bir yıla rağmen deprem yıkımını yaşayan kentlerde hayatın normale dönmediğini insanların zor koşullarda mutsuz, umutsuz, geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısıyla zorluklarla mücadeleyi sürdürdüklerini üzülerek görüyoruz. Kentlerin yeniden imarı için yeterli çabanın söz konusu olmadığı, hâlâ şehir içi ulaşımın sağlanmasında zorluklar yaşandığını, altyapı çalışmalarının yapılmadığını, temiz suya erişimin olmadığını, elektrik ve internetin kısıtlı olduğunu biliyoruz. Çocukların ve gençlerin yaşamış olduğu psikolojik yıkımın yanı sıra eğitime dair yaşadıkları derin eşitsizliğin sürdüğünü, anayasal bir hak olan sağlığa erişimin kısıtlı olduğunu görüyoruz. Ayrıca deprem sonrası yaşlılar, engelli bireyler, ampüte bireyler ve kimsesiz kalmış çocukların dezavantajlı gruplar olarak sorunları görülmüyor, sesleri duyulmuyor. Yaşanan her büyük felakette olduğu gibi deprem bölgesindeki kadınların üzerindeki yükler ağırlaştıkça ağırlaşıyor. 

Evet, deprem bölgesindeki sorunların çözümü öncelikli olarak devletin görevidir ama iktidar bu konudaki tutumunu net olarak ortaya koymuş, deprem kentlerini yalnız bırakmıştır. Örgütlü bir dayanışmayla sorunların çözümü için merkezi hükümete karşı sesimizi yükseltmekten başka yolumuz yoktur; Hatay’ın, Maraş’ın Adıyaman’ın "mahzun, garip" ve yalnız olmadığı bir kez daha gösterilmelidir.