17/12/2018
Abdullah Baştürk yaşamını insanlara sömürüsüz, baskısız, özgürlük ve eşitlik dolu bir gelecek sağlamak için adamış, sendikal haklar için mücadele vermiş, 12 Eylül askeri cuntasının mahkemelerinde dimdik ayakta kalmış, işçi sınıfı mücadelesinde kalıcı izler bırakmış bir önder olarak 27 yıldır anılmaya devam ediyor.
Aydın bir işçi sınıfı önderi olarak Abdullah Baştürk Türkiye’nin işçi sınıfı hareketi ve gelişimi göz önünde bulundurulduğunda zamanının ötesinde fikirlere sahipti. Onun özelliği ise sadece bu fikirlere sahip olmak değil onları hayata geçirmekti. Sınıf sendikacılığında önderlik ettiği onca şey ona yetmemişti. O adımlarını akıl ve bilimle yoğrulmuş büyük bir sezgisellikle atmıştı. En son tartıştığı konular arasında bir çok gelecek projesi bulunuyordu; dürüst sendikacılık, çağdaş yardımlaşma sandıkları, araştırma enstitüleri, işçi okulları, hatta işçi üniversitesi, DİSK Radyosu, genç işçilerin ve özellikle emeklilerin sorunlarını aşma, yeni toplusözleşme görüşme yöntemleri geliştirme gibi konuları hayata geçirmeye çalışıyordu.
İşçi sınıfı için ufuk açacak olan bu projeleri hayata geçirmeye çalıştığı bir zamanda, DİSK’in ikinci Genel Başkanı, Sendikamızın kurucu Genel Başkanı, Uluslararası Kamu Çalışanları Konfederasyonu (PSI) Yönetim Kurulu onur üyesi, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) Yönetim Kurulu üyesi, üç dönem milletvekili Abdullah Baştürk’ü 21 Aralık 1991 günü yıldızlara uğurladık.
Abdullah Baştürk kurucusu olduğu Genel-İş’i yüzbinlerce işçiyle buluşturdu. Belediye işçilerine sendikal mücadeleyi, sendikal hakları, sendikal örgütlülüğü mücadele içinde öğretti. Belediye işçileri Abdullah Baştürk’ün önderliğinde yürütülen mücadeleyle sınıfsal, sendikal kimlik kazandı.
1963 yılında Bursa belediye işçileri onun önderliğinde 274 ve 275 sayılı yasaların çıkmasından sonraki ilk yasal grevi yaptılar. 1966’da Yalınayakların Yürüyüşü olarak da anılan “Çorum Belediyesi Temizlik İşçileri Yürüyüşü” ve 1967’de Manisa Belediyesi işçilerinin grevi ve “Anayasa Yürüyüşü“ne önderlik etti.
1971 yılında Kızılcahamam’da toplanan Türk-İş Yönetim Kurulu’na Petrol-İş, Deniz Ulaş-İş, Yol-İş genel başkanları ile birlikte Dörtler Raporu’nu sundu, Türk-İş yönetimini eleştirdi. Bu rapor daha sonra yeni katılımlarla 12’ler ve 24’ler Raporu adını aldı .
Abdullah Baştürk’ünde öncülük ettiği bu raporlar hem Türk-İş’te yükselen muhalefetin ilkelerini çizdi hem de Türkiye’deki sendikal mücadele sürecinin nasıl sürdürülmesi gerektiğine yönelik önemli noktaları ve köşe taşlarını ortaya koydu.
3 Ağustos 1975 günü olağanüstü toplanan Genel-İş Genel Kurulu’nda Türk-İş üyeliğinden ayrılma kararına ve 5 Haziran 1976’da toplanan Olağanüstü Genel Kurul’da ise DİSK’e katılma kararı alınmasına öncülük etti. Abdullah Baştürk Türk-İş’ te geçirdiği uzun muhalefet yıllarından sonra, mücadelesini DİSK ile bütünleştirdi. 27 Aralık 1977’de DİSK Genel Başkanlığına seçildi. Aralık 1977’de yapılan DİSK 6. Genel Kurulu’nda DİSK Genel Başkanlığı’na ve PSI yönetim kurulu üyeliğine seçildi.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nde yapılan faşist katliam üzerine ilk kez Türkiye’de iki saatlik bir genel grevi başlattı.
12 Eylül darbesinin ilk hedeflerinden biri de Abdullah Baştürk oldu. Davutpaşa ve Metris cezaevlerini gördü. İşkence yaptıklarını yüzlerine haykırdı, askeri hakimi reddetti; Sultanahmet ve Metris cezaevlerinde hücreye atıldı.
Daha darbeden bir kaç ay sonra yaptığı savunmada darbenin hukuk dışılığını tüm dünyaya ilan etti. “Zaman DİSK’i ve bizleri haklı çıkaracaktır” dedi.
Abdullah Baştürk DİSK Davası sırasındaki kararlı tavrı ile 12 Eylül faşizmine teslim olmamış, bir işçi sınıfı önderine yakışır bir şekilde DİSK’i ve tüm emekçilerin özgürlük ve demokrasi davasını savunmuştur.
Abdullah Baştürk, uluslararası düzeyde de ağırlığı olan bir sendika lideriydi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 4 yıllık tutukluluğun ardından cezaevinden çıktı ve DİSK’in yeniden faaliyete başlaması kampanyasını uluslararası düzeye de taşıdı. DİSK, 1985’de ETUC üyeliğine kabul edilince, ETUC Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildi. Bu görevi ölünceye kadar sürdü. 1987 yılı sonunda, daha önce bir kez Nelson Mandela’ya verilen İsveç Sendikal Hareketi Özgürlük Ödülü’nü aldı.
Abdullah Baştürk’ün emeği, kararlılığı, üretkenliği ve mücadelesi bize yol göstermeye devam ediyor.