18 Eylül Uluslararası Eşit Ücret Günü: Ekonomik Krizin Yükü Kadınlarda

17.09.2024

Eşit değerde işe eşit ücretin sağlanmasına yönelik uzun süreli çabaları temsil eden ve 2020 yılından beri farkındalık günü olarak anılan 18 Eylül Uluslararası Eşit Ücret Günü, cinsiyet temelli ücret eşitsizliğine dikkat çekmeyi hedefliyor. Tarihsel bir talep ve temel bir hak olan “eşit değerde işe eşit ücret” hakkı, dünyada ve ülkemizde mücadelesi devam eden ancak hâlâ eşitsiz koşullarda kadınların yoksullaşmasına neden olan bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu günün temel çıkış noktası cinsiyete dayalı ücret farkının ortadan kaldırılmasıdır. Cinsiyete dayalı ücret farkı, erkek ve kadın arasındaki ücret farkının erkek ücreti içindeki yüzdesidir. Bu durum kadınlar aleyhinedir ve dünyadaki pek çok ülkede görülen bir sorundur. Cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan cinsiyete dayalı ücret farkı, kadınların işgücüne daha az katılımı başta olmak üzere pek çok soruna neden olmaktadır. Daha düşük ücretler, güvencesiz/kayıtdışı çalışma, düşük statü vs. ve sonuç yoksulluk.

Eşit ücretin her şeyden önce temel bir insan hakkı olduğunun bir kez daha altını çizelim. Bu hak, herhangi bir ayrım gözetmeksizin herkese tanınmıştır ve ülkemiz de dahil pek çok ülkede “eşit değerde işe eşit ücret ilkesi” yasal güvenceye alınmıştır. Ancak, örneğin Türkiye’de İş Kanunu’nun 5. maddesinin 4. fıkrasında “aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz” hükmü yer alsa da bu yasal hak fiilen uygulanmıyor; cinsiyete dayalı ücret farkları, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de hükmünü sürdürüyor.

Kadınlar kayıt dışı istihdamla, düşük ücretlerle güvencesiz ve güvensiz iş ortamlarında mücadele ederken çoğu zaman daha düşük düzeyde işlerle sınırlandırılıyor, kariyer fırsatlarına erişmelerine engel olunuyor. Terfi, yönetim kadrosuna geçiş gibi durumlar söz konusu olduğunda da kadınlar erkeklerle eşit şekilde değerlendirilmiyor, kadınlara daha az şans tanınıyor. Dolayısıyla iş yaşamındaki diğer sosyal haklardan da erkeklere göre daha az yararlanıyorlar.

Kadınların tarihsel ve geleneksel olarak yüklenmek zorunda bırakıldıkları ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi roller ekonomik hayata katılımı zorlaştırıyor. Ücretli bir işte çalışması halinde bile bu sorumluluklar yine kadına yüklendiği için mesaileri hiç bitmiyor. Bu da çabuk yıpranmaya, yarı zamanlı çalışma mecburiyetine, hatta vaktinden önce iş hayatından kopmalarına neden oluyor. Toplumun büyük çoğunluğu tarafından değersiz görülen kadının ev içindeki emeği, ekonomik olarak güçlenmesinin önündeki en önemli zorluktur. Kadınların geleneksel olarak yüklendiği işler eşitsizliğin derinleşmesinin temel nedenlerinden biridir.

Erkekler Kadınlardan Yüzde 27,4 Daha Fazla Kazanıyor

Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz yoksulluğu her geçen gün daha da derinleştirirken kadınların hem istihdamda daha az yer alması hem de çalışan kadınların cinsiyet ayrımcılığına maruz kalarak daha az kazanması yaşadıkları ekonomik sorunları daha da büyütüyor. Sendikamızın Araştırma Dairesi (em-ar) verilerine göre kadınların istihdamdaki durumları şöyle özetlenebilir:

  • Erkekler Kadınlardan Yüzde 27,4 Daha Fazla Kazanıyor
  • Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatına katılabiliyor. Kadınlarda resmi istihdam oranı yüzde 32,5 iken KATİ oranı yüzde 20 ve erkeklerde resmi istihdam oranı yüzde 67 olarak açıklanırken KATİ oranı yüzde 49,5.
  • Her 10 kadından 4’ü kayıt dışı işlerde hiçbir güvencesi olmadan çalıştırılıyor.
  • Gerçek kadın işsiz sayısı 5 milyonu geçti (yüzde 35; yüzde 11,7)
  • 12 milyon kadın çocuk ve aile bakımı nedeniyle çalışma hayatına katılamıyor.
  • İşçileşme artıyor: kadın istihdamının yüzde 73,5’i işçi; yüzde 1,8’i işveren!
  • Kadınların yüzde 60,4’ü hizmetlerde, yüzde 22,7’si tarım sektöründe, yüzde 15,9 sanayi sektöründe, yüzde 0,83’ü inşaat sektöründe çalışıyor!