22/11/2017
Avrupa Parlamentosu tarafından 22 Kasım 2017’de Brüksel’de düzenlenen “OHAL Altındaki Türkiye’de Sendikal Hak İhlalleri” toplantısında konuşan Genel Başkanımız Remzi Çalışkan, OHAL’in kalkması, ihraç edilen üyelerimizin işe iadesi ve demokrasinin işler hale gelmesi taleplerimizi dile getirdi.
Genel Başkan Remzi Çalışkan’ın konuşmacı olduğu toplantıda, AP Türkiye Raportörü Kati Piri, ETUC Genel Sekreteri Luca Vısentını, KESK Genel Sekreteri Ramazan Gürbüz, (ETUCE) Eğitim Enternasyonali Asya Bölge Yöneticisi Susan Flocken, (FNW) Hollanda Sendika Federasyonu- Uluslararası Politika Danışmanı- AB-Türkiye Ortak Danışma Komitesi Üyesi Annie van Wezel’de konuşmacılar arasında yer aldı.
Genel Başkanımız Remzi Çalışkan’ın konuşması:
Değerli parlamenterler, değerli meslektaşlarım,
Hepinizi sendikam DİSK’e bağlı Genel-İş adına saygıyla selamlıyorum. Burada sizlerle bir araya gelme fırsatına sahip olmaktan memnuniyet duyuyorum. Ayrıca katılan herkese de teşekkür ederim. Bildiğiniz üzere Türkiye demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve sendikal haklar bakımından zor bir dönemden geçmektedir. Görüşlerimizi Avrupa Parlamentosu ile paylaşmak isteriz.
Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da bir darbe girişimi yaşandı. Bunun üzerine olağanüstü hal ilan edildi ve şimdiye kadar beş defa uzatıldı. Sendika olarak, demokrasi karşıtı her türlü girişimin karşısında olduğumuz gibi, darbe girişiminin de karşısında olduk. Çünkü tarihi boyunca bu tür girişimlerin ilk hedeflerinden biri olan sendikamız, demokrasi dışı dönemlerin ve darbelerin ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir. Ülkemizde darbecilerle mücadele elbette anlaşılırdır ancak şuan hükümetin devlet düzenini ele geçirmeye çalışan güçlerle mücadelesi, OHAL hukukunun bile sınırlarını aşarak hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya kadar vardı. En temel evrensel sendikal haklar olan örgütlenme hakkı, toplu pazarlık hakkı ve grev hakkı büyük oranda geriledi. Toplu pazarlık mevzuatı değiştirilerek grev hakkı sınırlandırıldı. OHAL uygulaması boyunca beş büyük grev ertelenme adı altında yasaklandı. Çok sayıda belediyenin seçilmiş yöneticileri görevden alındı ve yerlerine hükümet temsilcileri atandı. Bu belediye yönetimleri 1500’e yakın üyemizin iş sözleşmesini feshetti. 600’e yakın üyemiz KHK ile ihraç edildi. Yani 2000’i aşkın Genel-İş üyesi işsiz kaldı. Yine bu belediye yönetimleri Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde kendilerine yakın sendikaları davet ederek belediye bürokratları ile sendikamıza üye işçilere baskı yapmaktadır. Bu nedenle birçok üyemiz sendikamızdan rızaları dışında istifa ettirildi. Dahası, bu bölgedeki işçilerin sendika seçme iradesini kırmak için altı ilde biri GYK üyemiz Mehmet Salih Doğrul olmak üzere 16 şube yöneticimizin çalıştığı işyeriyle ilişiği kesildi. Kısacası ülkemizde, kamu görevlilerinin ve işçilerin iş güvenceleri kalmadı. Bir mahkeme kararı olmaksızın, “terörle bağlantı” gerekçesiyle işlerini kaybedenler bir daha kamu hizmetinde çalışamayacaklar. İdari yargı organları ve Anayasa Mahkemesi bunlara yönelik itiraz başvurularını kabul etmemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle başvuruları kabul etmemektedir. Hukuki mücadelemiz de bu nedenle tıkanmaktadır. Üyelerimize maddi yardım yapmamız ise kanunla yasaklanmıştır. KHK’lar ile gerçekleşen kamudan ihraçlara ilişkin başvuruları değerlendirmek üzere kurulan bir komisyon mevcuttur ancak bu komisyon son derece işlevsizdir. Biz ülkemizde OHAL in kalkmasını, herhangi bir yargı kararı olmadan ihraç edilen üyelerimizin işlerine iade edilmesini, ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla işler hale gelmesini talep ediyoruz.
Dünyada gidişata baktığımızda da çatışmaların arttığını, sömürünün katlanarak büyüdüğünü, eşitsizliklerin derinleştiğini, işçi sınıfının üzerindeki baskıların arttığını ve savaş tehdidiyle burun buruna olduğumuzu görüyoruz. Avrupa'daki güçlü ekonomiye sahip ülkelerin de içinde olduğu bazı ülkeler silah satarak zenginleşirken, bazı ülke halklarının, özellikle Ortadoğu gibi çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı kriz bölgelerinde bu silahlarla çatışmalara mahkûm olması adaletsizliktir. Biz ülkemizde kimden gelirse gelsin, insan yaşamına kast eden her türlü saldırı ve çatışmaya karşıyız.
Hem ülkemizde hem dünyada barışın, özgürlüğün, sosyal adaletin, insan haklarının, demokrasinin, eşitliğin ve sosyal devlet ilkelerinin insan esas alınarak yeniden inşa edilmesine ihtiyaç vardır. Barışın hâkim olabilmesi için yatırımın savaşlara ve silahlara değil, barışa, insana, demokrasiye, adalete, sosyal devlete yapılması gerekmektedir.
Darbe girişimi sonrasında ülkemizde bir demokrasi sorunu yaşandığı ortadadır. Türkiye'de yaşayan herkesin demokratik haklarına kavuşması, ülkede demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarıyla işlemesi için, Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere Avrupa Birliği kurumlarının Türkiye ile ilişkileri güçlendirerek bu sorunun çözümüne katkıda bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Avrupa Türkiye'den uzaklaşmak yerine Türkiye ile diyalogu güçlendirmelidir.
Dayanışmayla.