24.10.2024
“11 Milyon İşsiz”
İşsizlik Sayılardan İbaret Değil; Toplumsal Kriz Derinleşiyor
Türkiye ekonomisindeki gerilemeyle birlikte geçim sıkıntısı yaşayan milyonlar; işsizlik, alım gücünün daha da erimesi, vergi artışları ve vergi adaletsizliği, yaşam standardının giderek düşmesi, kredi kartlarına borçlanarak yaşamı idame ettirme kısır döngüsü ve bireyden topluma dalga dalga yayılan bir umutsuzluk çemberinde sıkışmıştır.
Enflasyondaki yüksek seyir sürerken işsizlik, örgütsüzlük dayatılırken emekçilerin alın teri bir avuç zengini mutlu etmek için gasp ediliyor. İktidarın kemer sıkma politikaları gelir eşitsizliğini artırırken işçiler, kadınlar, gençler ve çocuklar derin bir yoksulluğa itiliyor. Bu koşulların sürece yayılarak uzun yılları kapsayacağı öngörüsü ise geleceğin inşasının daha fazla problem barındıracağına işaret ediyor.
Gençlerin ve kadınların neredeyse iş aramaktan vazgeçme noktasına geldiği Türkiye’de 11 milyon işsiz olması (DİSK-AR İşsizlik Ve İstihdamın Görünümü Raporu(Ekim 2024)) sadece ekonomik değil, sosyolojik olarak tehlikeler barındırmaktadır.
Uzun dönemli işsizliğin yaygınlaştığı ve işsizlerin iş yaşamının dışına itildiği bu süreç kuşkusuz yeni değildir. Yoksullukla birlikte işsizlik, son otuz yılda, ortalama beş yılda bir kriz yaşayan Türkiye ekonomisinin kronik açmazıdır. Ancak görece bir ekonomik büyümenin söz konusu olduğu zamanlarda bile işsiz sayısının artması ekonominin istihdam yaratmayan bir yapıya bürünmesi bugün içinde bulunduğumuz koşulların geçmişe oranla daha da kötüleşmesi anlamını taşımaktadır. Bu durum emek gücü fiyatlarının düşerek sermaye lehine maliyetin azalması ve dolayısıyla işçilerin daha kötü koşullarda ve daha çok çalışmaya zorlanması anlamını da taşımaktadır.
Gelecek kaygısıyla insanca yaşam koşullarından işsizlik ve yoksulluk dolayısıyla hızla uzaklaşan gençler, ya ülkeyi terk etme planları yapıyor ya da giderek büyüyen bir umutsuzluk içerisinde kayboluyor. Gençler, kadınlar, hayvanlar için giderek daha tekinsiz bir ülke haline gelmemizde kuşkusuz bu yaşam kalitesini düşüren, psikolojik ve fiziksel sağlığı tehdit eden ekonomik yıkımın etkisi büyüktür.
Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 35,7!
DİSK-AR’ın son İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporunda kadın işsizliğine dair verileri bu vahim gidişatı vurguluyor:
“Kadın işsizliği önemli toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergesi olmaya devam ediyor. Türkiye’de bir yandan kadınların istihdama katılma oranları erkeklere göre oldukça düşük seyrederken öte yandan [istihdama katılabilirlik sayıları içinde kıyaslandığında]Türkiye’de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor. Kadın işsizliği ile erkek işsizliği arasındaki fark açılıyor. Her üç genç kadından birinin ne eğitimde ne de istihdamda olduğu Türkiye’de 20-24 yaş grubundaki kadınlar açısından tablo daha da vahim bir hal almıştır”.
Esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması düşük ücretli işlerde kadınların ikincil işgücü olarak konumlanmasını ve daha da yoksullaşmalarını kalıcılaştırmıştır. Neler yapılabilir? Kuşkusuz bu hastalığın yara bandı ile iyileşemeyeceği açıktır. Yapısal ve uzun vadeli çözümler için çabanın söz konusu olması şarttır. Sistemin iyileştirilmesi, tasarrufun yoksul halka değil, israf ve şatafat içindeki kamu kurumlarına yaptırılması, bir avuç zengin azınlığın değil, halkın çıkarlarının korunması, eğitim ve sağlık sistemindeki yozlaşmanın önüne geçilmesi ve bu yolla yaşadığımız ülkeye dair umudumuzun acilen büyümesi kurtuluşumuz olacaktır.